Kategoriler
sandık

Yeni Bir Şey

Bay A. hiçbir şey göremiyordu. Uzun zamandır uyuyordu, şimdi bunaltıcı düşlerinden uyanmıştı ama gözlerini açamıyordu. Hatta olanları hissedemiyordu bile ve kafası bir parça karışıktı. Gündüz vakti dalınan bir uykudan uyanmış gibi şaşkındı; böyle uykular parça parça ve insana hiç de doğal gelmeyen karmakarışık rüyalarla doludur ve kişi uyandığında, bir süre kendisine gelmekte güçlük çeker, iki farklı dünya arasında sıkışıp kalmış gibidir, bunların hangisinin gerçek olduğunu anlamakta zorlanır. Sanki bellek, zihnin diğer bölgelerinden daha geç uyanır ve gerçekler kafaya arka arkaya sıkılan mermiler gibi şiddetle yerlerine oturur.

Bazı sesler duyuyordu Bay A. O erken bir saatte uykuya dalmıştı belki de ve ev halkı hala ayaktaydı. Yoksa fazla mı uyumuştu? Sahi, bir insan en fazla ne kadar uyuyabilirdi ve hangi uyku insanı böylesine sersemletebilirdi? Sesler gittikçe daha anlaşılır bir karakter kazanırken, Bay A. da dikkatini daha fazla toplamaya başlamıştı. “Uyandı,” dedi, hiç de tanıdık olmayan bir ses. Hastanede miydi? Bir kaza mı geçirmişti? Uykuya dalmadan hemen önce neler olduğunu hatırlamaya çalıştı.

“Bay A. beni buyabiliyor musunuz?”
Duyabiliyordu ama nasıl cevap vereceğini bir an için bilemedi. Konuşmayı unutmuş gibiydi. Hatta bundan daha fazlası vardı. Ağzını da hissetmiyordu. Aslına bakarsanız, hiçbir şey hissetmiyordu. Biraz zorlandıktan sonra, “Duyabiliyorum,” dedi. Demişti ama ona hiç de doğal gelmemişti. Konuştuğuna emin olamıyordu ki yabancı sesi yeniden duydu: “Buna sevindim.

“Neredeyim,” diye sordu Bay A. “Yoksa öldüm mü?” Ölüm fikri, ona belli belirsiz bir şeyler anımsatmıştı. En azından ölüyor olduğunu hatırlattı. Bir sebepten dolayı ölüyordu. Buna emindi.

“Hayır, Bay A. Ölmekten çok uzaktasınız. Lütfen bana neler hatırladığınızı anlatın.” Aksan hiç de doğal değildi, zaten doğal olan ne vardı ki!

“Ben, ben sanırım ölüyordum. Virüs, evet. Ruslardan şüpheleniyorlardı. Kimyasal silah. Biyolojik, daha doğrusu. Sevdiğim herkes öldü!”

“Merak etmeyin Bay A., siz güvendesiniz. Lütfen devam edin.”

“Neredeyim ben ve neyim var!”

“Söylediğim gibi, güvendesiniz. Her şey planladığınız gibi gerçekleşti. Kendi zamanınızdan iki yüz yıl sonrasında bulunuyorsunuz. Buraya nasıl geldiğinizi hatırlıyor musunuz Bay A.?”

Hatırlamıştı. Bu sözler zihnine yıldırım gibi düşmüştü. Çok parası vardı ve bu fakirler gibi ölmeyeceği anlamına gelmeliydi. Ve ah! Çok da zekiydi Bay A. Bu, aptallar gibi ölmeyeceği anlamına gelmeliydi.

“Cihaz” diye kekeledi, aktif bir konuşma içinde olduğu ve söylediklerinin duyulduğu barizdi, yine de hala ona hiç de konuşuyormuş gibi gelmiyordu. “Cihaz, onu ben tasarladım!”

“Harika Bay A. Hatırlıyorsunuz. Cihazınızı bulduğumuzu ve size gerçekten çok hayran kaldığımızı söylemeliyiz.”

“Ölmedim! Başardım. O lanet hastalık, o virüs beni felç etmiş, beynime doğru ilerliyordu ama işte, başardım.”

“Evet Bay A., kesinlikle başardınız. Büyük bir cesaretle başınızı vücudunuzdan ayırtıp cihaza bağladınız ve bir yaşam destek tankının içinde, uzun süreli bir uykuya daldınız. Bunları cihazın belleğine kaydettiğiniz bilgilerden öğrendik ve amacınızı da tabii Bay A. Kendinizi bu şekilde hayatta tutacak teknolojiye sahip değildiniz ama yaşam, varlığını sürdürmenin bir yolunu mutlaka bulur. Evrim inanılmaz bir güçtür. Bir takım insanın virüse karşı bağışıklık geliştireceğini ve insanların -daha güçlü olarak- bu savaştan galip çıkacaklarını düşündünüz ve medeniyet yaralarını saracak, teknolojisini ilerletecekti. Teknoloji ve bilim uygun düzeye ulaştığında, insanlar sizin hayata dönmenizi sağlayacaklardı. Zihninizi uyandıracak ve size yeni bir beden vereceklerdi. Haklıyım, değil mi?”

“Ah, kesinlikle! Başardığıma inanamıyorum ve sizin de başarınızı takdir ediyorum. O illeti yenmeyi başardınız ve uyandırdınız beni.”

“Haklısınız Bay A., tek bir ayrıntı dışında. Virüsü Rusların salmadığını biliyorsunuz, değil mi?”

Bay A. dehşete düşmüştü. Bu bir yalandı ama kafası o denli karışmıştı ki, kendi yalanına kendisi dahi inanmıştı. Yine de, bu yalanın işe yaraması gerekiyordu. Uyandığında söyleyeceği şey buydu ve gerçeği bilmelerine imkan yoktu.

“Hayır Bay A., ne yazık ki gerçeği biliyorsunuz.”

Bu yanıt, Bay A.’yı daha fazla dehşete düşürmüştü. Başında duran bu insanlar, nasıl oluyorsa, yalnızca söylediklerini değil; düşündüklerini de duyabiliyordu.

“Aslına bakarsanız Bay A., söylediklerinizi değil; yalnızca düşündüklerinizi duyabiliyoruz. Çünkü bir ağzınız yok.

Bay A.’dan hiç ses çıkmamıştı. Ağzı olmadığı için değil; o an hiçbir şey düşünemediği için.

“Bilincinizi yerine getirmeden önce, zihninizin yalnızca anıları depoladığı bölümler üzerinde fazlasıyla çalıştık. Açıkçası planlarınız, o korkunç yıkımdan, o biyolojik felaketten daha korkunçtu. Siz tarihin gelmiş geçmiş en büyük nazisisiniz Bay A. Virüsünüz, dünya nüfusunun büyük bölümünü yok edecekti. Geriye kalanlar, insanlığın -sizin bakış açınıza göre- en güçlü bireyleri olacaktı. En uç şartlarda dahi insan kalabilenler ve siz hayata döndüğünüzde, dünyaya yeniden ayak basmış bir İsa gibi karşılanacaktınız. Çünkü virüsün nasıl temizleneceğini biliyordunuz. Hayatta kalanlar yine de hasta olacaklardı ve bu onları size muhtaç kılacaktı. Karşılarına mucizevi şekilde bir tedavi çıkartacaktınız.”

“Bakın, ben hayatımda bu kadar saçma bir şey duymadım. Eğer virüsün tedavisini bilseydim, kendimi tedavi etmez miydim? Kafamı kestirip bir kutuya koydurur muydum?”

“Ruhunuz Tanrı karşısındaki açık bir kutu gibi gözlerimizin önündeyken, hala yalan söylemekten vazgeçmediniz Bay A. Yalnızca dirilişiniz değil; çarmıha gerilişinizi de planlamıştınız. Felç, virüsten çok daha önce yayılmaya başlamıştı ama bu durum size mükemmel bir avantaj kazandırıyordu. Her şeyi daha dramatik hale getirebilirdiniz. Bir yandan virüsü salmış, diğer yandan medyada onun tedavisini bulmaya çalışan kahramanı oynamıştınız ve kaderin bir cilvesi olarak, evinizden hiç çıkmayan, her röportajı elektronik yolla yapan siz, nasıl olduysa, hastalığa yakalanmamıştınız! En azından söylediğiniz şey buydu ama dahasını da söylemiştiniz. Şimdi ölmek üzereydiniz ama geri dönecek ve insanları kurtaracaktınız! Çok yazık Bay A., siz iflah olmaz bir düzenbaz, gerçek bir deccalsiniz.”

“Ama… Ama hala sizi kurtarabilirim. Vücudunuzu virüsten tamamen arındırabilirim. Yaptıklarımın bir telafisi olarak… Eğer bana bir beden verirseniz…”

“Siz beni hiç dinlemiyorsunuz Bay A. Size bir ağzınızın olmadığını söylemiştim. Gözleriniz, kulaklarınız, hatta bir beyniniz bile yok. Geride bıraktığınız kafanız açıldı, beyniniz elektromagnetik olarak tarandı ve zihniniz elektronik ortama aktarıldı. Siz makinemizin içinde vızıldayan bir hayaletten başka bir şey değilsiniz Bay A.”

“Alçaklar! Hainler! Geri zekalılar! Bunu nasıl yaparsınız? Siz beni değil; kendinizi öldürdünüz! Ben olmadan tedaviyi asla bulamazsınız!”

“Bay A., siz nazi kafalılar, sürekli olarak evrimden bahsedersiniz, üstün insanı yaratmaktan! Ama size şunu söyleyeyim; evrimi sizin kadar yanlış anlayan başka bir grup var mı, bilemiyorum. Evrim, doğrusal yörüngede ilerleyen, zayıftan güçlüye doğru bir gelişim değildir. Aslına bakarsanız, bir değişim ve dönüşümdür. Evrimin ideolojisi ve amacı yoktur. O gen havuzunda bir dalgalanmadan başka bir şey değildir. Ne insan evrimin son halkasıdır ne de evrim insanı mükemmelleştirmek için kullanılabilir. İnsan da diğer her canlı gibi, bu gen havuzundaki anlık bir baloncuktur Bay A. Hayata döndüğünüz zaman, karşınızda şimdiye dek var olmuş en güçlü insanları bulacağınızı düşündünüz. Tek sorunları biraz hasta olmaları olacaktı. Onu da şifalı ellerinizle iyileştirecektiniz ama sorun şu ki Bay A., bizler artık insan falan değiliz. Aslında size teşekkür etmeliyiz. İnsan denen ilkel formdan çok daha iyi durumda olduğumuzu düşünüyoruz ve bunların hepsi sizin sayenizde oldu. Bizler hasta insanlar değiliz. Virüs DNA’sıyla kaynaşan insan DNA’sının melez çocuklarıyız. Anlayacağınız, ne sizi bir ilah gibi karşılıyoruz, ne de sizden nefret ediyoruz. Açıkçası sizin insanlığa yaptığınızı, herhangi bir daha eski insansı maymuna karşı girişilen saldırı kadar umursuyoruz en fazla. Sizler ki, kıllı atalarınızı zaman zaman öldüren türlere karşı kin sahibi değildiyseniz, biz de size karşı böyle çirkin niyetlere sahip değiliz.”

“O halde beni neden uyandırdınız!”

“Alıngan olmayın Bay A. Siz bizim için tarihten bir şahsiyet ya da bir tür fosil gibisiniz. Belki de yalnızca eski bir fotoğraf. Evet Bay A., bu çok daha uygun oldu. Çok eski ve artık pek de anlam ifade etmeyen bir kare. Bir kere bakıp yırttığınız cinsten.”

Ve Bay A.’nın duyduğu son cümle şu oldu: “Silin.